Перевод: с турецкого на все языки

со всех языков на турецкий

açığa çıkarmak

  • 1 açığa çıkarmak

    увольня́ть с рабо́ты / со слу́жбы

    Türkçe-rusça sözlük > açığa çıkarmak

  • 2 açığa çıkarmak

    ачып салу

    Türkçe-Tatarca sözlük > açığa çıkarmak

  • 3 açığa çıkarmak

    v. dismiss, display, expose, bring into the open, lay bare, debunk, drag up, smell out, tell, unclothe, extricate

    Turkish-English dictionary > açığa çıkarmak

  • 4 açığa çıkarmak

    kifşkirin

    Türk-Kürt Sözlük > açığa çıkarmak

  • 5 açığa çıkarmak

    a) to bring out into the open b) to remove from a government office

    İngilizce Sözlük Türkçe > açığa çıkarmak

  • 6 kirli çamaşırlarını açığa çıkarmak

    v. debunk

    Turkish-English dictionary > kirli çamaşırlarını açığa çıkarmak

  • 7 sırrı açığa çıkarmak

    blow the gaff

    Turkish-English dictionary > sırrı açığa çıkarmak

  • 8 açık

    I s <- ğı>
    1) wirtsch, fin Defizit nt, Fehlbetrag m
    \açık vermek Defizit aufweisen, in den roten Zahlen stehen
    kasa açığı der Fehlbetrag in der Kasse
    ülkenin doktor açığı der Ärztemangel des Landes
    2) Lücke f
    3) ( gemi)
    \açıklarda auf offenem Meer
    4) açığa almak aus dem Dienst entfernen; ( tren) ausrangieren
    açığa vurmak ( ortaya çıkarmak) enthüllen, aufdecken; ( belli etmek) verraten, offenbaren
    yüzündeki ifade sevincini açığa vuruyordu der Ausdruck auf seinem Gesicht verriet seine Freude
    II adj <- ğı>
    1) ( kapalı olmayan) offen, geöffnet, auf
    \açık bırakmak offen lassen, auflassen
    \açık kapı bırakmak ( fig) sich einen Ausweg offenhalten, sich eine Hintertür offen halten
    \açık pencere önünde vor dem offenen Fenster
    \açık şehir pol offene Stadt
    gözünü \açık tutmak die Augen offen halten
    2) ( yol) frei
    yolu \açık olmak freie Bahn haben
    3) fin defizitär; ( çek) ungedeckt
    çek \açıktır der Scheck ist nicht gedeckt
    4) ( örtüsüz) unbedeckt; ( yara) offen; ( çıplak) bloß, frei; ( film, kitap) freizügig
    çok \açık bir film ein sehr freizügiger Film
    5) ( boş) leer, frei
    kâğıtta \açık yer kalmadı es gab keinen leeren [o freien] Platz mehr auf dem Blatt
    6) ( görevlisi olmayan) unbesetzt; ( boş) offen, frei
    7) ( vazıh) offen
    \açık konuşma zamanı artık gelmişti die Zeit war nun gekommen, offen zu reden
    8) aufgeschlossen
    her çeşit yeniliklere \açık olmak aufgeschlossen sein gegenüber allerlei Neuigkeiten
    9) ( renk için) hell
    \açık bir renk eine helle Farbe
    \açık sarı saçlı bir kadın eine Frau mit hellblondem Haar
    \açık tenli hellhäutig
    10) ( gökyüzü, hava) heiter, klar; ( hava) frei
    11) ( sarılmamış) lose
    12) (kamuya \açık, halka \açık, gizli olmayan) öffentlich
    \açık duruşma/oturum öffentliche Verhandlung/Sitzung
    13) \açık farkla önde olmak mit großem Abstand führen
    1) ( açıkça) offen
    \açık söylemek offen sagen
    \açık söylemek gerekirse, ... offen gesagt [o gestanden],...
    \açık vermek ( fig) sich verraten, sich anmerken lassen
    hiç \açık vermedi er ließ sich nichts anmerken
    birine \açık olmak jdm offen sein
    kapım sana her zaman \açıktır meine Tür ist immer für dich offen
    2) ( dükkân) offen, auf
    \açık tutmak ( kapıyı) aufhalten; ( gözlerini) aufbehalten, offen halten
    bu dükkân pazarları da \açıktır dieser Laden hat [o ist] auch sonntags offen
    dükkân \açık mı? hat das Geschäft auf?
    gözlerini \açık tutmak (a. fig) die Augen offen halten
    3) ( fam) ( radyo, ışıklar) eingeschaltet, an
    ışığı \açık bırakma! lass das Licht nicht an!
    radyo \açık mı? ist das Radio an?

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > açık

  • 9 açık

    açık1 <- ğı> adj Tür usw offen (a Meer); Geschäft, Museum geöffnet; Platz, Stelle frei; Schritt weit; Farbe hell; Film usw frei, schamlos; Tee leicht;
    açık açık in aller Offenheit, freimütig;
    açık ağızlı deppenhaft;
    açık arttırma Auktion f;
    açık çek Blankoscheck m;
    açık eksiltme (öffentliche) Ausschreibung f;
    açık fikirli vorurteilsfrei, aufgeschlossen;
    açık fikirlilik Aufgeschlossenheit f;
    açık hava Freilicht…;
    açık havada im Freien;
    açık liman Freihafen m;
    açık mektup offene(r) Brief;
    açık seçik deutlich;
    açık olmak offen sein (-e für etwas); offen stehen (-e jemandem);
    açık söylemek offen aussprechen
    açık2 <- ğı> subst (das) Freie; freie Stelle f, Vakanz f; ÖKON Defizit n, Fehlbetrag m; Lücke f, Ausfall m;
    açık vermek ÖKON in den roten Zahlen stehen; sich ertappen lassen;
    açığa çıkarmak ans Licht bringen (etwas); entlassen oder freistellen (jemanden);
    açığa çıkmak an den Tag kommen;
    açığa vurmak offenkundig werden; (-i) bekunden (A);
    bütçe açığı Haushaltsdefizit n;
    şehrin açığından an der Stadt vorbei;
    … açıklarında vor … (im Meer);
    açıkta im Freien;
    -i açıkta bırakmak jemanden ohne Arbeit oder ohne Unterkommen lassen;
    açıkta kalmak oder olmak keine Arbeit oder kein Unterkommen haben; nicht berücksichtigt werden; açıktan

    Türkçe-Almanca sözlük > açık

  • 10 açık

    открове́нный я́сный
    * * *
    I 1.
    1) врз. откры́тый

    açık arazi — откры́тая ме́стность

    açık pencere — раскры́тое окно́

    yol açık — доро́га откры́та

    2) я́сный, чёткий (о почерке и т. п.)

    açık ibare — я́сная фра́за

    3) непокры́тый, обнажённый

    açık baş — простоволо́сый

    göğsü açık — у него́ грудь откры́та / обнажена́

    4) све́тлый ( о цвете)

    açık mavi — све́тло-си́ний

    açık yeşil — све́тло-зелёный

    açık renk kostüm — све́тлый костю́м

    5) неза́нятый, свобо́дный; вака́нтный

    açık memuriyet — вака́нтная до́лжность, вака́нсия

    kağıtta açık yer kalmadı — на бума́ге не оста́лось чи́стого ме́ста

    6) нескро́мный, фриво́льный, непристо́йный

    açık filmler yasaklandı — порнографи́ческие фи́льмы бы́ли запрещены́

    pek açık fıkralar anlatıyor — он расска́зывает о́чень уж неприли́чные анекдо́ты

    7) перен. откры́тый, бесхи́тростный, прямоду́шный

    bu adamın her işi açıktır — у э́того челове́ка всё как на ладо́ни

    2.
    1) откры́то, открове́нно

    açık konuş yalan söyleme — говори́ пря́мо, не ври

    2) я́сно, поня́тно; отчётливо
    ••
    - açık gelmek
    - açık kapı bırakmak
    - açık oyla seçmek
    - açık yürekle
    II озвонч. -ğı
    1) откры́тое простра́нство, пусты́рь разг.

    bugün açıkta bir toplantı yapıldı — сего́дня под откры́тым не́бом бы́ло проведено́ собра́ние

    2) [не́сколько] удалённое ме́сто (от чего-л.)

    tren yolu şehrin açığından geçer — железнодоро́жный путь прохо́дит недалеко́ от го́рода

    3) морски́е просто́ры, прибре́жные во́ды

    Bakırköy açıklarında — в прибре́жных во́дах Бакыркёя

    deniz açıklarında — в откры́том мо́ре

    4) вака́нтное ме́сто, вака́нсия

    açıklara kimse alınmıyor — на вака́нтные места́ никого́ не беру́т

    bu dairede hiç açık yok — в э́той конто́ре нет никако́й вака́нтной до́лжности

    5) недоста́ча, дефици́т

    açık [açığı] çıkmak — а) обнару́житься (о дефиците, недостаче); б) всплыть / вы́йти нару́жу, обнару́житься; проясни́ться

    açık [açığı] kapamak / kapatmak — покры́ть недоста́чу / дефици́т

    dış ödeme açığı — внешнеплатёжный дефици́т

    dış ticaret açığı — внешнеторго́вый дефици́т, дефици́т внешнеторго́вого бала́нса

    ••
    - açıkta bırakmak
    - açığa çıkarmak
    - açıkta kalmak
    - açıkta olmak
    - açıktan kazanmak
    - açık vermek
    - açığa vurmak

    Türkçe-rusça sözlük > açık

  • 11 açık

    "1. open. 2. unobstructed, free. 3. uncovered; naked, bare, exposed. 4. empty, clear, unoccupied. 5. spaced far apart, separated. 6. open for business, open. 7. clear, easy to understand; not in cipher. 8. not secret, in the open. 9. light (shade of color). 10. fortunate, promising. 11. obscene; suggestive. 12. open, defenseless, unprotected (city). 13. not roofed; not enclosed. 14. clear, cloudless, fine. 15. the open. 16. vacancy, job opening. 17. deficit, shortage. 18. excess of expense over income. 19. distance, space between. 20. outskirts; nearby place. 21. soccer wing, winger, player in a wing position. 22. open sea. 23. frank, open. 24. frankly, openly. -ında/-larında naut. off..., offshore. -ta 1. outdoors, in the open air. 2. obvious, apparent. 3. naut. in the offing, offshore. 4. unemployed. - açık openly, frankly. -tan açığa openly. - adım big step, wide step. - ağızlı stupid, dim-witted. - alınla with a clear conscience. -a almak /ı/ to lay off (a government employee) temporarily. - arazi mil. exposed terrain, unprotected terrain, open country. - artırma sale by public auction. - ateş mil. direct fire. -ta bırakmak /ı/ 1. to leave (something) outdoors. 2. to leave out, exclude (a person from a privilege). 3. to leave (someone) without a home or a job. - bono vermek /a/ 1. com. to give (someone) a blank check. 2. to give (someone) carte blanche, give (someone) freedom of action or complete control. -ını bulmak to find something amiss. - celse law public hearing. - ciro blank endorsement, general endorsement. - çek signed blank check. -a çıkarılmak to be dismissed from work, be fired. -a çıkarmak /ı/ 1. to fire (a government employee). 2. to bring (a matter) out into the open. -a çıkmak 1. to be fired. 2. to become known, come out. -ı çıkmak 1. (for one´s accounts) to show a shortage. 2. (for the inventory of property for which one is responsible) to show a shortage. - deniz 1. law high seas. 2. the open sea. - devre elec. open circuit, interrupted circuit. - durmak to stand aside, not to interfere. - duruşma law public hearing. -ta eğlenmek to wait offshore without anchoring. - eksiltme public bidding for a contract. - elbise (a) revealing dress; (a) décolleté dress. - elli open-handed, generous. - ellilik open-handedness, generosity. - fikirli broad -minded, enlightened, liberal-minded. - gel! slang 1. Stay clear! 2. Come on, out with it! - gelmek slang to stay away, not to come near. - giyinmek to wear revealing clothes; to wear décolleté dresses. - hava 1. open air, outdoor; fresh air. 2. clear weather. - hava sineması open-air movie theater, open-air cinema. - hava tiyatrosu open-air theater. - hava toplantısı public protest meeting. - hece gram. open syllable. - imza signature on blank paper. -ta kalmak/olmak to have lost one´s home or job, Brit. be up a gum tree. - kalp ameliyatı open-heart surgery. - kalpli open-hearted, candid. -ı kapatmak to meet the deficit. - kapı open door. - kapı bırakmak /a/ to leave (someone) with some room for choice, leave (someone) with some leeway, not to tie (someone´s) hands. - kapı politikası open-door policy. - kart vermek /a/ to give (someone) carte blanche. - konuşmak to be frank, talk frankly. - kredi open credit, blank credit. - liman 1. port unprotected from storms. 2. port without excessive formalities. 3. mil. unprotected port. -lar livası colloq. the unemployed. - maaşı half pay (while an employee is temporarily suspended). - mektup 1. open letter. 2. unsealed letter. - mevzi mil. exposed position. - olmak /a/ 1. to be accessible (to). 2. to be receptive (to). - ordugâh bivouac, temporary encampment. - oturum panel discussion. - oy open vote. - oylama open voting. - öğretim education modeled after that of an open university. -ını örtmek to cover up one´s fraud. - pazar open market. - poliçe certificate of indebtedness issued before all the details are settled. - saçık 1. off-color, risqué; bawdy

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > açık

См. также в других словарях:

  • açığa çıkarmak — (birini) işinden çıkarmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • açığa vurmak — 1) (bir durumu) belli etmek, ortaya çıkarmak Mantıksal bir dille açığa vurduğu bu harika önerinin aksayan bir yanı vardı. N. Nadi 2) (bir durumu) gizli bir durumu ortaya çıkarmak Bazı ihtiyarlar bütün hislerini açığa vuran ikinci bir nevi… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • açık — sf., ğı 1) Açılmış, kapalı olmayan, kapalı karşıtı Açık pencerenin önünde denize karşı saatlerce dertleştik. R. N. Güntekin 2) Engelsiz Açık yol. 3) Örtüsüz, çıplak Açık baş. 4) Boş Kâğıtta açık yer kalmadı. 5) Görevlisi olmayan, boş (iş, görev) …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • MÜKÂŞEFE — Gizli şeyleri birbirine açıp keşf ve izhar etmek, açığa çıkarmak. Meydana çıkarmak. * Bir hususu keşif yolu ile anlamak, bilmek. * Cenab ı Hakk ın zât ve sıfatlarına ve sâir sırlarına vukufiyyet. (Bak: Keşfiyat …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • deşifre etmek — 1) bir şifreyi veya güç bir yazıyı çözmek, okuyup anlamak 2) kimliğini anlamak, kimliğini açığa çıkarmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • konuşmak — nsz 1) Bir dilin kelimeleriyle düşüncesini sözlü olarak anlatmak Çocuk daha konuşamıyor. 2) i, den Belli bir konudan söz etmek Mehmet yedi yaşındayken anasıyla konuştuklarından fazla bir şey konuşmazdı. H. E. Adıvar 3) nsz, le Bir konuda… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • İSTİBRAZ — Meydana çıkarmak, açığa vurmak …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»